
Aşırı Tüketime Karşı Çıkan Gen-Z’nin Hızlı Modayla İmtihanı
19 Mart Saraçhane eylemlerinde dikkat çeken iki unsur vardı: Eylemi üniversite öğrencileri organize etmişti ve talepler arasında boykot da vardı. Sosyal medyada bu çağrı yayılırken, boykot listesinde yer almayan markalar da paylaşılmaya başlandı. Bazı dijital içerik üreticilerinin önerdiği markalar yalnızca siyasi pozisyonları nedeniyle değil; aynı zamanda sürdürülebilir üretim yapmaları nedeniyle de tercih sebebiydi.
Gen-Z’nin iklim krizi karşısında aşırı tüketime, türcülüğe ve erişim eşitsizliklerine karşı çıktığı biliniyor. Ancak, ana işlevi sosyal medya üzerinden trend yaratmak ve bu trendleri ürün, hizmet ve deneyim olarak pazarlamak olan influencer endüstrisi bağlamında, genç kuşağın bu duruşu e-ticaret sektörü açısından çelişkili bir durum yaratıyor. Türkiye gibi sürdürülebilir tüketimin hâlâ lüks olarak algılandığı bir ülkede, hızlı moda aslında Gen-Z için erişilebilir moda mı?
Güncel Tüketim Alışkanlıklarının Boykot Tartışmalarına Yansıması
@niyans, kozmetik tanıtımından yaşam tarzı influencerlığına geçmiş ve hükümet karşıtı söylemleriyle tanınan bir içerik üreticisi. Boykot çağrısına destek verdiği videosu, sosyal medyada viral oldu. Ancak, videonun kapanışında, hükümet baskısı karşısında destek çağrısında bulunduğu markalara gelen tepkiler, sürdürülebilir modanın toplumda sınırlı bir bilinçle algılandığını ortaya koydu.
Kullanıcılar önerilen ürünlerin yüksek fiyatlarını eleştirerek, bu markaların yalnızca belli bir sosyal çevreye hitap ettiğini dile getirdi. Fakat, ZARA gibi hızlı moda markalarıyla kıyaslandığında sürdürülebilir malzemelerle üretimin daha yüksek maliyetli olduğu gerçeğini yansıtmıyor. Tiny markasının kurucusu Cansın Sağlam’ın paylaşımı, bu farkı açıklıyor. Sonuç olarak, giyinmenin bazı kesimler için temel ihtiyaç olmadığını; modanın hâlâ sınıfsal bir mesele olduğunu ve herkes için erişilebilir olmadığını görüyoruz.
Lüks Markaların Hızlı Modayla Pazar Kapışması
Her şey moda olabilir — belirli bir grup için. Ancak Pierre Bourdieu’nun “habitus” kavramı üzerinden düşünürsek, bir bireyin dış görünüşü, kıyafeti, markası ve rengi onun sosyal sınıfını yansıtır. Lüks moda sadece “pahalı” olmakla sınırlı değildir; aynı zamanda ayrıcalık ve sembolik sermaye taşır. XYZ, Luxury Fashion kitabında, modanın farklı seviyelerini şöyle açıklıyor:
Ancak Çin’in tekstil üretim hızının haftalık koleksiyonlar sunabilecek düzeye gelmesiyle birlikte, lüks markalar da stratejilerini gözden geçirmek zorunda kaldı. Moda dergileriyle başlayan prestijli temsil, artık sosyal medya influencer’larıyla yapılan iş birlikleriyle şekilleniyor. Hızlı moda pazarını artık görmezden gelemeyen lüks markalar da belli ürün kategorilerinde genç kuşağın erişilebilir arzu nesnesi olarak (bknz. #ChanelGirl) konumlanmaya yöneldi.
Moda Üçgeni: E-Ticaret, Influencer ve Kullanıcı Arasında Sürdürülebilirlik Krizi
#selfbroadcasting yani kendi hayatını yayınlamak, insanların günlük yaşamlarını metalaştırmasına ve bunu bir kazanç modeline çevirmesine olanak tanıdı. Influencerlık, böylece, bir meslek haline geldi. Günümüzde alışveriş merkezleri artık alışverişten çok “içerik üretim” mekânlarına dönüştü. Markalar, sıradan insanların önerilerini daha güvenilir bulduğu için, pazarlama stratejilerini sosyal medyaya kaydırdı. Bu noktada e-ticaret altyapısı ve dijital bankacılık sistemleri de dönüşümü destekledi.
Pandemiyle birlikte zorunlu hale gelen online alışveriş kültürü, artık yalnızca kıyafet veya kozmetik değil, temizlik ve mutfak ürünleri gibi temel ihtiyaçları da kapsıyor. Kampanyalar ve algoritmalar üzerinden yürütülen pazarlama, tüketimi hızlandırıyor.
“BUY NOW!” – Tüketimin Algoritmik Tetikleyicileri
“Tek tıkla, kapında” sloganı artık sadece rahatlığı değil, alışverişin kontrolsüz hızını da temsil ediyor. Platform ekonomisi sayesinde herkes kendi markasını yaratabiliyor, anlık şöhretle birlikte kısa sürede gelir elde edebiliyor. Algoritmalar ise kişiselleştirilmiş önerilerle alışveriş davranışlarını manipüle ediyor.
Netflix belgeseli Buy Now (2024), modanın aslında pazarlama ve satış uzmanları tarafından nasıl kurgulandığını gösteriyor. Yeni medya araçları, markalaşma, kitlesel tanıtım, online erişim ve algoritmalar bu sürecin temel taşları.
Belgesel ayrıca her yeni model, özellik ve renkle birlikte ihtiyaçlar zincirinin nasıl altüst edildiğini de anlatıyor. Burada kilit rol ise teknik altyapı ve ekonomik erişimde.
Belgesel filmde aktarıldığı üzere, #FastFashion (hızlı moda), temelde beş adımdan oluşuyor: 1) sell more (daha fazla sat), 2) waste more (daha çok israf et), 3) lie (yalan söyle), 4) hide (sakla) ve 5) control (kontrol et). Her adım, kültür endüstrisinin belli bir parçasıyla birlikte geliştiriliyor. Bu yüzden sürdürülebilir moda üzerine tekil söylemler yerine sistemi sorgulayan kitlesel bir hareket gerekiyor.
Sonuç: Sorumluluklar ve Yeni Yaklaşımlar
Gen-Z için moda artık sadece bir görünüm değil, bir kimlik meselesi. Moda, değerleri, tercihleri ve yaşam tarzını yansıtıyor. Ama bu tercihler bireysel değil; kültür endüstrisi tarafından şekillendiriliyor. Bu noktada yapısal eleştiriye dair anahtar kelime *accountability (hesap sorulabilirlik)*.
Nihayetinde, hızlı modanın sonunu belki toplumsallaşamamış etik kaygılar değil ama ekonomik kriz getirebilir. Arjantin’de bir dönem yaşanan takas kültürü artık bir şehir efsanesi değil, alternatif tüketim modellerinin habercisi. Bu sebeple, bugün hayatın her alanında ihtiyaç duyduğumuz sürdürülebilir (tekstil, tarım, teknoloji, vb.) politikaların uygulanması için bir yandan hükümetlere ve markalara belli sorumluluklar düşerken; bir yandan da kullanıcılarını bilinçli tüketime yönlendirmek üzere neoliberal kültür endüstrisi (platform ekonomisi) aktörlerine roller düşüyor.
Uzun vadede, sürekli flash indirim linki paylaşanların değil; takipçi kitlesini, ihtiyaçlarını ve tüketim alışkanlıklarını tanıyarak ürün önerenlerin kazanacağı görülüyor. Sistem daha az alışveriş yapmayı desteklemiyor olabilir; ama reality show programları, yarışmalar, diziler ve içerik üreticileri, erişilebilir moda kavramını yaymanın kitlesel araçları olabilir.
Erişilebilir moda, high end / lüks markaların muadillerini pazarlamak değil; bir yaşam biçimi olarak, örneğin önceden sahip olunan bir eşyayı yeni bir parçayla yeniden kullanıma sokmak olarak da kavramsallaştırılabilir. Sonuçta sürdürülebilirlik, geri dönüşüm kutularıyla sınırlı bir pazarlama söylemi değil; üretim ve tüketimin yapısal dönüşümünü gerektiren bir mesele.