#ReadMoreBooksThanBlogs

@museumbuzzyy — and Just *not Another Blog* LIKE that

Performans Ekonomisi

Görünürlük Uğruna Emeğin Değersizleşen Maliyeti

Hediye ekonomisi (gift economy)  ve hustle culture (yoğun emek kültürü) gölgesinde online performansların bedelsizleşmesi giderek normalleşiyor. Neoliberal kapitalizm, PR paketleri ve etkileşim oranları ile bireyin tükenmişliğini nasıl görünmez kılıyor?

Neoliberal Kapitalizmde Arkadaşlığın Ticari Değeri

Hediye ekonomisi (gift economy) kavramı, geleneksel “para karşılığı emek” dengesini, “ürün/hizmet karşılığı emek” modeline dönüştürerek kökten değiştiriyor. Bu dönüşümle birlikte de, değer ekonomisi (value economy) tartışması yeniden gündeme geliyor: Değer, artık emeğin somut niteliğinde değil, dijital içeriğin elde ettiği etkileşim (beğeni, yorum, paylaşım) sayılarıyla ölçülüyor.

Gift Economy: Systems that enable goods or services to be given without any immediate payment or expectation of future quid pro quo.

— Rachel Botsman (Oct. 20, 2015), Medium: The Sharing Economy: Dictionary of Commonly Used Terms

Bu durumu dijital içerik üreticileri (influencers) üzerinden somutlaştırabiliriz. İçerik üreticileri, yüksek görünürlük karşılığında, markaların gönderdiği ürünler— PR paketleri—ile ilgili Instagram, YouTube veya TikTok içerikleri paylaşıyorlar. Ticari açıdan bu basit bir takas (barter) işlemi olmanın ötesine geçiyor; çünkü burada hediyeler, görünürlük uğruna emek satmak ya da ürün karşılığında bedelsiz emek satın almanın aracı haline geliyor.

Yoğun Emek Kültürü (Hustle Culture): Görünürlük Uğruna Tükenmişlik (Burnout)

Yoğun emek kültürü (hustle culture), artık sadece uzun saatler çalışmak değil, aynı zamanda sürekli üretmek ve durmaksızın görünür kalmak anlamını içerirken; bu kültürün bir alt modeli olan yoğun emek ekonomisi (hustle economy) ise, bireyin kendini farklı içerik üretimleriyle bir mikro-marka haline getirdiği bir iş modeline evrildi.

Oysa, görünürlük uğruna harcanan zaman ve emek, genellikle ölçülemeyen ancak derinlemesine hissedilen bir maliyettir. Bu bağlamda birey, kendi kendini sömüren bir performans öznesine dönüşür; sınırsız bir potansiyel talebine cevap verme zorunluluğu, tükenmişlik sendromunun yaygınlaşmasına neden olur. Burada bireyin kendi kendini tüketmesi sadece mental (zihinsel) ya da duygusal bağlamda değil; sergileyeceği performansın da tükenme baskısıyla da ilintilidir.

Günümüz dünyası eylem ve duyguların temsil edildiği ve yorumlandığı bir tiyatro değil, mahremiyetlerin sergilendiği, satıldığı ve tüketildiği bir pazardır.

— Byung-Chul Han (2007), Şeffaflık Toplumu

Kendi Kendini İnşa Etme (#SelfMade) Kültüründe Değer: Demokratikleşme mi Emeğin Sömürülmesi mi?

Bugün, beğeni toplumu (like society) içerisinde değer artık geleneksel ölçütlerle değil, etkileşim oranıyla ölçülüyor. Yüksek öğrenim veya kurumsal kariyer gibi geleneksel başarı ölçütlerinin yerini, sosyal medyada elde edilen yüksek erişim ve buna bağlı yüksek gelir oranları aldı.

Teoride bu durum, başarıya giden yolu demokratikleştiriyor gibi görünse de; aslında, toplumsal sınıfların temel olarak maddi kaynakları üzerinden belirlendiği bu neoliberal kapitalist düzende değer kavramını yeniden sorgulatıyor. Dolayısıyla, bugün freelancer çalışanlar, zamanların büyük kısmında kendilerini çalışma alanlarında geliştirmeye değil; içerik üretimiyle sosyal medyada daha fazla görünürlük sağlamaya harcıyor. Nasıl yapılır reel videoları, e-posta kaydı karşılığında paylaşılan yayınlar ya da mesleki soru-cevap oturumları bunlara birer örnek. Etkileşim karşılığında değiş-tokuş edilen bilgi, donanım ve tecrübenin zaman/emek karşılığındaki değersizleşmesini görünürlük baskısı görünmez kılıyor.

Sonuç Yerine: Neoliberal Yatırım Aracı Olarak Performans Ekonomisi

Performans ekonomisi, neoliberal kapitalizmin bireye yeni bir kariyer alanı sunarken, emek–zaman–değer kavramlarını da temelden yeniden inşa ediyor. Birey, bir yandan kendi kendini var etme (self-made) kültürünün sunduğu özgürleşme vaadiyle motive olurken, diğer yandan sınırsız görünürlük ve etkileşim talebi altında kendi emeğini bedelsizleştirmeye mecbur bırakarak tükenmişlik maliyetine sebep oluyor.

Nihayetinde, performans ekonomisi, kariyer yollarını demokratikleştiriyormuş gibi görünse de; bireyi sürekli bir performans öznesi olmaya zorlayarak, vaat edilen özgürleşmenin aksine, emeğin sömürüsünü görünmez kılan yeni bir yatırım aracı olarak işlemektedir. Bu sistemde PR paketleri ve etkileşim oranları, bedelsizleştirilen emeğin bir kanıtı değil, bireyin kendi üzerine uyguladığı sınırsız performans baskısının bir başarı ölçütü olarak sunulmakta ve bu yolla tükenmişlik maliyeti normalleştirilmektedir. Bireylerin bu sistemde kendi potansiyellerini tüketerek bir mikro-marka haline gelme zorunluluğu, dijital alandaki emeğin gerçek değerini sorgulamayı kaçınılmaz kılmaktadır.

who read this post, also read these posts:

let’s stay connected!

keep exploring

view my services

check my blogging