
Türkiye Ekranlarından Bir Nihal Candan Geçti— Ama Nasıl Geçtiği Unutulmasın
Günümüz kültür endüstrisinde meşhuriyetin meşruiyeti, bireyin toplumsal ahlâka uygun davranmasından geçer. “Toplumsal ahlâk ne, ayol?” derseniz—umarım demişsinizdir—efendi davranmak diye özetleyebilirim. Yani, aykırı olmamak. Olur da heteronormatf toplumsal normlardan farklı yaşıyorsanız, kutlarım, artık marjinalsiniz. Magazin haberciliği işte bu normları kültürümüz—dinimiz—hassasiyetlerimiz süsleriyle inşa eder, yayar ve yeri gelince muhatabını ya vezir ya da rezil eder. Ya da makbul meşhurluğun en kolay yolu, yapıp yapıp gizlemek. *Unutmayın ki, bazılarına, hiçbir şey olmaz. Yalanların bir gün ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu olsa da.* Nihal Candan’ın ölümü reality show programlarının kadın bedeni üzerinde yarattığı baskıyı konuşturuyor da, sosyal medyada maruz kalınan psikolojik şiddetin faturası neden sadece yarışma programlarına kesiliyor? Oysa, ortalama 12-15 hafta, hafta içi her gün yayınlanan, İşte Benim Stilim’de var olma mücadelesinde daimi yapısal şiddet var burada.
Yıllardır arkadaşlarım tarafından alaya alınırım: Bütün popüler kültür tüketimini bize sosyoloji diye yutturuyorsun, derler. Haklılar. Çok seviyorum. Kısaca, magazini. Ama kim kiminle nerede ne yapmış kısmını değil; haberleştirme dilinin izini sürmeyi seviyorum ben. Sektörün medya önüne yansıtılmayan bütün anlaşmaları o haber dilinde saklı çünkü. #MagazinSosyolojisi Mesela, Ayşe Barım, nasıl tutuklandı? Bir anda bir gazete haberi çıktı, soruştuma başlatıldı ve bir suç istinat edildi zannediyorsanız, hayır; arkasında, aylara yayılan bir hakikat sonrası gerçeklik inşası var. Onca menajer arasında bir onun ismi geçirildi haberlerde. Ti’ye alındığım #MagazinSosyolojisi derken bundan bahsediyorum: Yapısal şiddetin magazin haberleri aracılığıyla meşrulaştırılması. (Bknz. P. Bourdieu ve sembolik sermaye.)
Reality Show Karakteri Olunmaz — Doğulur: Candan Kardeşler
Sık ziyaretlerim sırasında reality show ve magazin programları izleyerek YouTube algoritmasını yerle yeksan etmemden sürekli yakınan beriki, kulaklık takmadan yanda oyun oynadığı bir gün konuşmaları duyunca, en saf haliyle sordu: Bizimle değilsin, ne demek? Bir tech-guy’a anlatır gibi, öyleydi çünkü, anlattım: Yarışma programı moda üzerine olsa bile sadece stilleri yarışmıyor; bu bir realiy show–-asıl, karakterlerini ortaya koyup izleyicinin, keza jürinin, sempatisini toplayabilsinler ki yarışmada daha uzun süre kalarak kendilerini daha fazla gösterebilsinler. Stil yarışma ortamının aracı; amacı değil. Hedef, kendini—eğlence kültürüne sunabileceğin marifetlerini—gösterebilmek. Bizimle değilsin, İşte Benim Stilim programında Ivana Sert’e ait kült bir ifade. Bir de Nur Yerlitaş’ın kuş uçtu beybisi var. İlk bakışta, stile dair değerlendirme olarak görülüyor. Ancak, yarışmacıyı ekranda asıl görünen kılan “konsept” başlığı altında anlattığı kişisel hikâyeler—gündelik hayatı, gelir seviyesi, kariyeri, eğitimi, aile ilişkileri, anne-baba yası, evlat hasreti… Şüphesiz, aldığı kadar kültürümüz—dinimiz—hassasiyetlerimiz unuyla köpürterek. Nihayetinde, bizimle değilsin vb. kültleşen popüler kültür ifadeleri—İşte Benim Stilim, Survivor, O Ses Türkiye vb. reality show programlarını salt bir yarışma olmaktan çıkarıp; toplumsal normun yapı taşlarından biri haline dönüştürür. Bir nevi, diyorum, yanıtı toplamak için: #YouCanNotSitWithUs ahlâkçılığı.