Barbie in the (Turkish) Bath
Barbie in the (Turkish) Bath pic.twitter.com/xj12iV2W2n — Museum Hack (@MuseumHack) March 19, 2015
Barbie in the (Turkish) Bath pic.twitter.com/xj12iV2W2n
— Museum Hack (@MuseumHack) March 19, 2015
Barbie in the (Turkish) Bath pic.twitter.com/xj12iV2W2n — Museum Hack (@MuseumHack) March 19, 2015
Barbie in the (Turkish) Bath pic.twitter.com/xj12iV2W2n
— Museum Hack (@MuseumHack) March 19, 2015
A few weeks ago, I presented a part of my doctoral research at our graduate school’s, Center for Metropolitan Studies, annual conference in Berlin. Instead of talking only about theoretical framework (nor preliminary notes of my on-going field study), I aimed to display recent political cases from Turkey in order to highlight the importance of archiving born digital materials. The idea was to show some footages. In other words, during my talk, I screened short clips from three activist videos as supporting examples of my arguments. It was clear that images would talk better than I do. Indeed, they did. It was obvious in the audience’s reaction both during and after my talk. Now, I’m thinking about publishing it. But my concern is not finding the most suitable academic platform. (My research project is not there yet.) Actually, I’ve been questioning, how can I receive feedback about my talks/papers which include moving image? Especially, when image is the object, not a reference.
I’m aware that one of the most common ways to include moving image is narration. Author describes the environment, atmosphere, people, emotions, talks, etc. S/he mostly tries to benefit from the power of literature. But, seriously, today? Aren’t we in the age of digital publishing?
At this point, digital humanities appears in my mind with its huge discussion on knowledge production in digital: Social Reading. Writing-and-Sharing. Blogging-and-Social Media. Fresh New Ideas-and-On-going Discussions. Reproducing-and-Re-sharing-and-Re-discussing. Yes, this is academia. And social reading on the Internet facilitates reaching more people, especially people that you haven’t met in person yet, and collecting diversified-interdisciplinary-comments. It definitely enhances your research. Because it is beyond sending a paper to a particular email list, and hope getting some responses. Plus, emailing keeps discussion one-to-one. Social reading steers the community discussion. This is what I’m actually looking for my talks/papers: Hearing some comments. So, my new question is, how can I make this happen?
After having this question in my mind for the last few weeks by reviewing various online magazines, platforms, and blogs, I have decided to add a new category to my blog, urbanbuzzy, and post my questions about my doctoral research. -Stay tuned!-
Please, come join me, and leave your comments.
Any contribution would be appreciated.
Photo: Fatih Pınar
Abstract
For a very long time, migration was often represented in museums by displaying suitcases which can be considered as a romantic representation of migrants: “They pack their little lives” in a suitcase and leave for a foreign country. In many museum displays, suitcases stand for the good old days, but also for poverty and for the hope for a better life. Furthermore, instead of presenting migrant groups by a variety of themes such as their struggles, achievements, and goals, museums preferred to link migration to the national history, emphasizing the concept of multiculturalism. Thus, a picture of different people living together happily was drawn. The basic problem with this picture is that it doesn’t reflect the change in time and space. For instance, today, the terminology of “migrant” is mostly replaced with “citizen with migration origin”, which shows us the importance of rethinking how to display migration in museums. In this conceptual framework, this workshop aims to discuss the museological and curatorial experiences in the Federal German Migrant Women Association’s (GKB) Bibliothek der Generationen Project housed in the Historical Museum Frankfurt, which aims to archive the history of migrant women in the perspective of documenting their struggles through the years, achievements in the present day, and goals for the future.
GKB was founded in 2005 in Frankfurt and then expanded to more than 25 cities and promotes the idea of socialization and integration of migrant women in Germany. The women, coming from different geographies in Turkey, present diverse
Cep telefonuyla çektiğimiz sayısız fotoğraflardan birbirinden farklı konuları içeren kitaplığımıza uzanan geniş bir alanda, bugün artık hepimiz kendi arşivimizi oluşturuyoruz. “Her şey artık dijital” öncesi kuşağın kâğıda basılı hatıraları, aileden kalma fotoğrafları, mektupları, belgeleri… Şüphesiz bütün bu malzemelerin yılların tozuna dayanabilmesi için zarar görmeyecekleri koşullarda saklanması gerekir. Bir de aranılan malzemenin istenildiği zaman bulunmasını kolaylaştıran -basit- bir sisteme ihtiyacımız var. (Telefonların görselleri yıllara, aylara ve günlere göre dosyalaması bir tesadüf değil.) Peki nasıl yapacağız?
“Deforme olmuş veya zarar görmüş fotoğraflara nasıl yaklaşılmalı? Nasıl muhafaza edilmeli?
Fotoğrafların yüzeyinde bozulmalar varsa, taramanın ardından dijital restorasyon yapılabilir. Dijital restorasyonun yanısıra fotoğrafın taranmış dijital orijinalini de korumanız tavsiye edilir. Fotoğrafın bir parçası koptuğunda arka yüzeyden asitsiz bant yapıştırılabilir. Ancak bu tür restorasyon geçici bir çözümdür ve ileride bant, yüzeyde sarı leke bırakabilir ya da yapışkan bir tortu oluşabilir. Fotoğraf ve kopan parçayı -örneğin bir zarf içinde- bir arada tutmak ve fotoğrafı dijital ortama aktardıktan sonra dijital restorasyon yapmak daha kalıcı bir çözüm yolu olabilir. Albümlerin yapışan şeffaf albüm sayfaları gibi nedenlerle zarar görmüş ve iyileştirilmesi mümkün olmayan fotoğrafların ise albümlerden çıkartmaya çalışmak yerine olduğu gibi, daha fazla zarar görmeyecek şekilde saklanması önerilir.”
Geçtiğimiz aylarda düzenlediği Amatör Arşivcilik atölye çalışmalarında katılımcılardan gelen sorulardan yola çıkan SALT, bu alandaki bilgi eksikliğini gidermek üzere yalın bir kılavuz hazırlamış. Malzemelerin dokusuna göre farklı saklama koşullarından dijitalleştirme sürecine uzanan uzun soru listesinde, temel arşivcilik alanlarının hemen hemen hepsini kapsayacak yanıtları bulmanız mümkün. Özellikle ücretsiz ve online programlara dair bilgiler ve meraklısı için eklenen eğitici linkler.
“Belgeleri kataloglamada ve tanımlamada gerekli alanlar nelerdir?
Belgeleri tanımlamada koleksiyon adı, kod, başlık, oluşturan (kişi, yazar, sanatçı, oluşturan isimleri), katılımcılar (sanatçı, editör, çevirmen, fotoğrafçı vs.), hak sahibi, tanımlama (başlığın detaylandırıldığı, detaylı açıklama, kapsam, tarih, dil, tür, format (fiziksel niteleme), ilişki, kaynak (gazete, dergi gibi), anahtar kelimeler ve not gibi alanlar kullanılır. Arşiv sahibi, arşivle ilgili fiyat, bağışlayan bilgileri gibi notlarını 5 tutabileceği alanlara ihtiyaç duyabilir ve bu tanımlama alanlarını çeşitlendirebilir. Tanımlama alanlarının yer aldığı tabloya buradan erişilebilir. Uluslararası kullanılan standartlardan ise SALT Araştırma’da da kullandığımız, DCMI (Dublin Core Metadata Initiative) incelenebilir.”
Benim kişisel soru(nu)m dijital doğan materyallerle ilgili. Genelde dijitalleştirilmiş malzemeyle karıştırılan bu alanda aslında en büyük sıkıntı, arşivcinin elinde dijitalin dışında bir kopyanın olmaması. Sanıyorum içinde yaşadığımız dijital bulutu düşünürsek, sadece bunun üzerine bir atölye çalışması yapmak da bir ihtiyaç.
SALT’ın Amatör Arşivcilik Temel Sorular dosyasına buradan ulaşılabilir.
(Görsel: SALTOnline)
Bundan yıllar önce, Zarif ve Dinen Makbûl‘e dair ilk düşünceler zihnimde belirmeye başladığında, araştırma sorumun ham hali şuydu: siyasi muhafazakârlıktaki değişim nasıl oluyor da muhafazakâr hayat tarzları üzerinde hızlı bir dönüşüme yol açıyor?
s. 157
ODTÜ’de yürütülen doktora araştırmasına dayanan bu kitapta, araştırmacı Aksu Akçaoğlu, Ankara’nın tek bir semtine odaklanarak Çukurambar’da, makbûl muhafazakâr vatandaşın izini sürüyor. Zarif ve Dinen Makbûl: Muhafazakâr Üst-Orta Sınıf Habitusu başlıklı çalışma, İslâmcılık ve muhafazakârlık arasındaki geçişken ilişkiyi içeren literatür tartışmasıyla birlikte, ilk olarak, kavramları tanıtıyor.
Kısacası, muhafazakârlık-İslâmcılık ayrımı sentetiktir. İslâmcılık muhafazakârlığın Türkiye’de bürüntüğü formlardan biri olup yakın bir geçmişe kadar meşru muhafazakârlık sınırlarının dışında kalmıştır. AKP’nin kurulmasıyla İslâmcı muhalefet düzenle bütünleşmekle kalmadı, aynı zamanda meşru muhafazakârlığın tanımını, İslâmcılığı kapsayacak şekilde genişletti. Dolayısıyla, çalışma boyunca muhafazakârlık kavramını kullandığımda, İslâmcılıktan farklı bir görüşü değil, İslâmcılığı da kapsayan daha genel bir siyasi görüşü kastediyorum.
s. 19
Çukurambar’daki değişimi gözlemleme gayesi tabii ki tesadüfi bir istek değil. Araştırmacının sunduğu Türkiye yakın dönem siyaset tarihine dair mahallenin sosyo-ekonomik tasfirinin ardından öğreniyoruz ki, AK Parti milletvekilleri, 2002’deki seçimleri takiben, Çukurambar’a taşınıyor ve bu da eski bir gecekondu mahallesi olan bölgenin sınıfsal değişimini hızlandırıyor.
Mahalledeki vekil yoğunluğu, Çukurambar’daki dönüşümü daha da hızlandırdı. Mahallenin alt yapı ve yol sorunları hızlı bir şekilde giderildi. Buna ek olarak, belediye mahalledeki binalar için getirdiği kat sınırını artırma kararı aldı. 2002 öncesi inşa edilmiş ve genelde on katı geçmeyen apartmanlarla karşılaştırıldığında, yeni çok katlı binalar mahalledeki nüfus yoğunluğunu arttırdı.
s. 73
Çalışmanın zemini etnografik veriye dayanıyor. Bourdieu’nün habitus kavramını çok sık görülmeyen bir kentsel araştırma yöntemi olarak kullanan araştırmacı, sahayla, mahallede Mesnevi sohbetlere ve ney kurslarına katılarak ilişkileniyor.
Yabancısı olduğum muhafazakâr orta sınıfların sosyal hayatlarını yakından gözlemlemekle kalmadım, ayrıca bu hayata katılımımı da incelemeye dâhil ettim. Böylelikle, muhafazakâr habitus araştırmamın hem konusu hem de yöntemine dönüştü.
s. 54
Araştırmanın en ilginç yanlarından biri uygulanan etnografik yöntem. Habitus, Bourdieu’ye göre kişinin her yere birlikte taşıdığı bavuludur. Toplumu ekonomik ilişkilenme üzerinden incleyen Bourdieu’ye göre, bavulumuzu sahip olduğumuz sosyal, ekonomik ve kültürel sermayeler oluşturur. Buna göre, araştırmacının kendi habitusunu katılımcılık ötesinde araştırma konusunun faili olarak incelemeye dâhil ettiğini görüyoruz. Başka bir ifadeyle, bireyin, araştırma konusu olan habitusu nasıl edindiğini kişisel deneyimiyle inceliyor.
Etnografik bir araç olarak habitus, aslında katılımlı gözlemcilikle benzeşir. Fakat, katılımlı gözlemcilik, yerlinin bakışıyla gözlem yapmanın önemini vurgularken, habitus düşünümsel bir şekilde gözlemlenmek üzere, katılımı etnografik araştırmanın merkezine taşır. Bu nedenle, habitusu temel alan bu etnografik yöntem, gözlemci katılımcılık olarak adlandırılabilir.
s. 56
Yaptığı bir dizi literatür araştırması, gözlem, katıldığı eylem ve mülâkatlar sonunda araştırmacı, günümüz makbul üst-orta sınıf muhafazâkarın dini hasssasiyetlerle belirlenen tüketim alışkanlıklarından yola çıkarak tanımını yapar. Araştırmacıya göre bu tanım yeni bir kimlik inşaası içermemekle birlikte, kitlesel tüketim alışkanlıklarına dinen makbûl bir biçim verilmesidir.
Bugünün makbul muhafazakârı her şeyden önce, ekonomik ürünlerle kurulan yeni bir ilişkinin ürünüdür: Lüks sitelerden alınan ve gösterişli bir şekilde döşenen daireler, rengârenk tesettür estetiği ve beden fetişizmi, rafine damak tadı arayışı ve çocukların eğitimi için ayrılan büyük bütçeler muhafazakârların ekonomik ürülerle kurdukları yeni ilişkileri temsil eder.
s. 109
Son olarak, bu araştırma, okuyucuya, gerçek müslüman kimliği, muhafazakâr yaşam ve kapitalizm eleştirisi, lüks tüketimin islâmdaki yeri ve muhafazakâr yaşamla şekillenen siyasi görüş tartışmalarına dair zengin bir içerik sunuyor. Örneğin, üst-orta sınıf muhafazakâr habitusun nasıl oluştuğunun izlerini süren araştırmacı, görüşmecilerinin hepsinin AK Parti döneminden memnun olduklarını belirtiyor.
Sahada neredeyse herkesten duyduğum ortak şikâyet, AKP öncesi sosyal hayatta maruz kalınan laik baskılardır: Hatice türbanlı olduğu için, mesleği olan öğretmenliği yapamadı; Burhan Yeni Şafak okuduğu için iş arkadaşları tarafından dışlandığını düşünüyor; Eren üniversitede öğrenciyken hocalarının muhafazakâr öğrencilere karşı çifte standart uyguladığını düşünüyor; Mustafa tesettürlü olan eşiyle önceleri Kızılay’da dolaşırken kendilerine kötü bakıldığını ifade ediyor.
s. 148
Nuri Bilge Ceylan fotoğraflarıyla New York’ta
Nuri Bilge Ceylan and his photo exhibition in New York
For further information: The World of My Father @ Tina Kim Gallery
For further photos: NBC photography
Nuri Bilge Ceylan – Söyleşiler @ Sanatblog