“Müzeci misin? O ne demek?” // “Are you a museologist? What does it mean?”
“Müzeci misin? O ne demek?” Sizin de en sık duyduğunuz soruların arasında mı? O zaman yormayın kendinizi, Washington Üniversitesi Müzecilik Yüksek Lisans Programı tarafından hazırlanan “Müzeciyle Tanışın” video serisini izletin.
Julia Swan, Burke Müzesi’nde Halkla İlişkiler ve Programlar Bölümü’nde çalışıyor. 2008 yılında mezun olmuş UW Müzecilik Y. L. programından. Müzedeki işini anlatıyor ve aynı bölümde okuyan öğrencilere kariyerlerini nasıl yönlendirebileceklerine dair tavsiyelerde bulunuyor.
Yüksek lisans programının tanıtımı açısından başarılı bulduğum bu video projesini müzelerin de kullanabileceğini düşünüyorum aslında. Müze çalışanlarıyla da benzer bir proje yapılsa, oldukça ilgi çekici olacaktır. Müze izleyicisi müzenin kimler tarafından yönetildiğini bilse güzel olmaz mı? Örneğin, sosyal medya sorumlusu. Kim yazıyor, nasıl yazıyor? Küratörler ya da. Sergiler nasıl hazırlanıyor? Henüz böyle bir video çalışmasına rastlamadım, ama eminim bunu ilk akıl eden ben değilimdir.
“Are you a museologist? What does it mean?” Is it a familiar question to you too? Then don’t worry, just show them “Meet a Museologist”video series produced by University of Washington Museology Master of Arts Program.
Julia Swan, graduated from UW Museology M.A. program in 2008, is working in Burke Museum in Public Relations and Outreach Department. She talks about her job in museum and gives some carrier advices to students.
I find this video project quiet succesful as a tool of introduction of the M.A. program and I think museums can also benefit from this idea. It would be very interesting to listen museum professionals. Museum audience would like to meet them. Or not? For example, social media admins. Who is posting, how is he/she posting? Or curators. How are the exhibitions organized? I have not seen any video in this sense, but I’m sure, I’m not the first one who just find this idea brilliant.
Apart from three years in New York, Orhan Pamuk has spent all his life in the same streets and district of Istanbul, and he now lives in the building where he was raised. Pamuk has been writing novels for 40 years and never done any other job except writing.
İlk okuduğum zamandan beri düşünüyorum. Nasıl bir ayrıcalık! Bir de nasıl bir kararlılık? Aralıksız ve hatta sadece düzenli yazabilmek için, evet, öncelikle başınızın tepesinde bir çatı, sonrasında da karnınız tok ve sırtınız pek olmalı. Ancak sebat etmeyince olmuyor. Ya o yazılar tek oturuşta yazılıyor sanılıyor ya da tamamen ilhama bağlı sanılıp kutsallaştırılıyor yazı. Oysa tamamen disiplin işi. Bazen masanın başına ne yazacağını bilmeden oturmak ama yine de oturmak. Bir gün önce yazdıklarına bakıp “bu paragrafı bitirdiğime mi sevinmişim!” diye hayıflanmak ama o masadan yine de kalkmamak. O disiplini öğrenmek. Blog yazmaya o yüzden başlamıştım. “İyi yazmak için düzenli yazmalısınız” demişti Ali (Ergur) Hoca. Orhan Pamuk’un da her gün aynı saatlerde masasının başına, bazen ne yazacağını bilmeden, oturduğunu okudum sonra bir gün. Vardır bir bildikleri.
Sosyal medya ilk başta blogları bir canlandırdı. Facebook ve Twitter takipçilerinden trafik sağladı. Bloggerlara görünürlük kattı. Sonra ne oldu da rüzgâr döndü derseniz, Instagram bütün ekonomiyi ele geçirdi. Yazı uçup görsel kalınca şirketler pazarlama yatırımlarını Instagram postları ve hikâyelerine aktardı. Influencer mesleki bir ünvan oldu. Eğer kendi markaları yoksa, herhangi bir doğrudan satış yapmıyorlar ama birilerinin takipçilerine satış yapması için aracı oluyorlar. Pazar çok kalabalık ve ürün akışı çok hızlı. Dolayısıyla üretilen içeriklerin sayısı da. Blogların sonunu getiren de bu hız oldu. Bugün hâlâ yayına devam eden blog tarzı online yayın sitelerinin asıl hareket alanı yine sosyal medya. Bu alandaki hareket, gün başına yayınlanan blog yazısı ile paylaşılan sosyal medya postları arasındaki farktan görülebilir. Eğer sosyal medyayı sadece yayınlanan blog yazılarını duyurma amaçlı kullanıyorsanız, geçmiş olsun. Algoritmalar sizi listenin en sonuna attı bile. O zaman bu ortamda ben niye “back to blogging”? Kendim için.
Pamukçum kadar ayrıcalıklı olmasa da ben de hayatımı bugüne kadar hep yazı üzerinden kazandım. Yaptığım işlere göre yazının biçimi hep değişse ve ben bu sebeple zaman içinde farklı yazı tekniklerini öğrenmek ve geliştirmek zorunda kalsam da yazabildiğim işlerde çalışmak benim tercihimdi. Ancak kendim için çok uzun zamandır yazmadığımı fark ettim. Uzun zamandır bir yazıyla dertlenmemişim. Çünkü aslında o masanın başına oturtan o dert. O aklını kurcalayan ve birbirine bağlamaya çalıştığın düşüncüleri layıkıyla ifade edebilmek. Uzun zamandır başkalarının derdini üstleniyorum. “Şu konuda şu çerçevede şöyle bir mevzu var, ne diyeceğiz, nasıl yapacağız?” Oturuyorum masanın başına. Onlar gibi düşünmeye çalışıyorum. Ne derdi, nasıl derdi? Neyi doğrudan söyler, neyi mutlaka ima eder ama temkinli de davranırdı? Zaman nasıl da geçti… Oysa benim bambaşka dertlerim vardı. Unutturdular. O yüzden, back to blogging!
@ecartan, Kreuzberg/Berlin, 2022
Ne yazacağımı biliyorum ama adını tam koyamıyorum. Blogging’den uzak kaldım ama gündemim genişledi. Göç ve toplumsal cinsiyet hakkında daha çok düşünüyorum artık mesela. Ya da toplumsal ahlakçılığı ve LGBT düşmanlığını. En çok da müzelerin güncel politik tartışmalar karşısındaki tavırlarını, katkılarını, tepkilerini ve planlarını merak ediyorum. Müze çalışanları arasında ne kadar gündem oluyor mesela ırkçı saldırılar, feminist tartışmalar, LGBT topluluklarına yönelik baskılar? Gündem oluyor derken şundan bahsediyorum: Bir sergi üzerinde çalışırken sanatçısından sponsoruna kadar serginin iştirakçileri hakkında nasıl bir politik tavırla tercih yapılıyor? Apolitik olmak politik tavır mıdır?
Her şey bu kadar hızlı değişirken, hem Türkiye’de hem de dünyada daha bir tartışmanın ateşi soğumadan yeni bir gündem ortaya çıkıyorken, müzecilik hakkında sadece sergilerden, aydınlatmalardan ya da PR kampanyalarından konuşmak yeterli görünmüyor artık. Bugün, müze politikalarından konuşurken, öncelikli olarak, farklı toplumsal grupların müzeye eşit erişim haklarından, dekolonizasyondan, marjinalleştirilen grupların eşit temsiliyetinden, toplumsal cinsiyet eşitliğinden, iklim krizinden ve çalışanların adil ücretlerinden bahsetmek gerekiyor.
Masumiyet Müzesi sesli rehberinden tadımlık…
Müzeyi romanı okuduktan çok sonra ya da romanı okumadan önce gezenler için hatırlatıcı / bilgilendirici bir rehber.
A very small piece of Museum of Innocence audioguide, narrated by Orhan Pamuk… A reminder / informative guide for those who visit the museum after a long time that they have read the book or who have not yet read the book.
(Audioguide in English is available at the museum)
Masumiyet Müzesi’ndeki bazı objelerin Çukurcuma’daki eskicilerden olduğunu duymayan kalmadı muhtemelen. Bu durumun reklam aracına dönmesine ne demeli? İşte şimdi müzeler ve tüketimden bahsetmenin tam yeri. Yolunuz düşerse siz de bir tutam Masumiyet Müzesi alabilirsiniz belki evinize. Biraz Füsun’dan, biraz Kemal’den. Şuradaki Tarık Bey’in eli olabilir mi yoksa?
It is widely known that some of the objects in the Museum of Innocence are collected from junk shops located in Çukurcuma. What if this collection turns into a marketing tool? Now, it’s time to talk about museums and consumption. If you’d pass through, you might buy a piece of the Museum of Innocence. A little bit from Füsun, a little bit from Kemal Bey. Is that Tarık Bey’s hand, or what?
Fotoğraf çekmenin yasak olduğu müzelerden, müzelerde selfie çekme çılgınlığının ziyaretçi davranışlarındaki etkisine uzanan tartışmalar şu köşede dursun, sadece fotoğraf / selfie için yaratılmış bir mekân düşünün, adı da Art in Island Museum olsun.
3D kopya eserler arasında dolaşırken her şey serbest. Onlara dokunabilir, üstüne çıkabilir, yanına uzanabilir, sarılabilirsiniz… Tek şart, ayakkabılar çıkacak! Topuk izi ya da çamur olmaması için ayaklara dikkat.
Yetişkinlerin de çocuklaştığı, gezinin eğlence kadar yaratıcılığı teşvik ettiği de aşikâr. Ne de olsa kopya eserlerle en ilginç fotoğraf karesini yakalama peşinde her ziyaretçi. O fotoğrafı kiminle paylaştığını, orijinal eseri, eserin sahibini ne kadar biliyor, ya da bu durum onu ne kadar ilgilendiriyor, bilmiyorum.
Müzenin tanımı belli. Bu tanıma bağlı kalmak için çok da fazla muhafazakâr olmaya gerek yok. Öte yandan, bugünlerde sıkça karşımıza çıkmaya başlayan bu tür eğlence mekânlarının müze olarak adlandırılmasının bu tanıma zarar vereceğini de düşünmüyorum. Müze hâlâ müze. İçinde yaşadığımız dönemlere göre ismin kullanım alanı genişliyor sadece.
Haberi okuyunca bir arkadaşımla yaptığımız müze gezisi geldi aklıma. İstediğimiz eserin önünde istediğimiz kadar vakit geçirebilmek için müze girişinde ilgi alanlarımıza göre ayrılmıştık. Bir süre sonra arkadaşım müthiş hayal kırıklığına uğramış bir şekilde yanıma geldi ve “fotoğraf çekmek yasakmış!” dedi.
– Aaa, öyle mi? İşaret görmedim ben. Zaten bir şey de çekmemiştim daha.
– İyi de fotoğraf çekmeyeceksek müze gezmenin ne anlamı var?
“Burada eserler tamamlanmış değil […] eğer onlarla fotoğraf çektirmezseniz.”
“Creativity” is one of those grab-bag terms, like “happiness” and “love,” that can mean so many things it runs the risk of meaning nothing at all. And yet some of history’s greatest minds have attempted to capture, explain, describe, itemize, and dissect the nature of creativity. After similar omnibi of cultural icons’ most beautiful and articulate definitions of art, of science, and of love, here comes one of creativity. –Brain Pickings
This website uses cookies to improve your experience. We'll assume you're ok with this, but you can opt-out if you wish. Cookie settingsACCEPT
Privacy & Cookies Policy
Privacy Overview
This website uses cookies to improve your experience while you navigate through the website. Out of these cookies, the cookies that are categorized as necessary are stored on your browser as they are as essential for the working of basic functionalities of the website. We also use third-party cookies that help us analyze and understand how you use this website. These cookies will be stored in your browser only with your consent. You also have the option to opt-out of these cookies. But opting out of some of these cookies may have an effect on your browsing experience.
Necessary cookies are absolutely essential for the website to function properly. This category only includes cookies that ensures basic functionalities and security features of the website. These cookies do not store any personal information.