
2000li yılların başında hızla yayılan blogger kültürünün dizüstü edebiyat serisiyle kitaplaştırılmasından beri düzenli takip ettiğim yazarlar var. French Oje de onlardan biri. Mayıs 2025’te yayımlanan “Hayatımın En Güzel Yılı” başlıklı 10. kitabını da tabii ki merakla okumaya başladım. Kitap, bir şekilde, rom-com kategorisinde sayfiye yeri romanı havasında sunulsa da, bir kadının özgürleşme hareketinin (emancipation) hikâyesini anlatıyor. Ancak, kahramanımız Yağmur’un Urla–Bodrum–Kaş yolculuğunda varoluşunu araması bize gerçekten ilham olabilir mi yoksa yine her şey *kadınlığın sınıfsallığıyla* mı alâkalı?
O seyahatten sonra öğreneceğim şeylerden biri, hayatınızın değişmeye en yakın olduğu anın, kendinizi en kötü, yorgun, güçsüz ve çirkin hissettiğiniz an olduğuydu. Ama bunu hikâyem anlatacak, ben değil.
French Oje (2025) Hayatımın En Güzel Yılı, Den Yayınları, İstanbul.
Hikâye, anlaşıldığı üzere, Ayvalık’ın karşısında bulunan bir Yunan adasına doğru iki kız arkadaşın feribot yolculuğuyla başlıyor. Bir gün önce doğum gününü kutlayan ana karakter (kahramanımız) Yağmur, yeni yaşını, elinde taze ayrıldığı toksik erkek arkadaşı Rıfat’ın evinden topladığı eşyalar bulunan bavullarla yollarda karşılıyor. Çünkü adada ikamet eden Yunan nişanlısından ayrılmaya, aynı gece, karar veren arkadaşı Ezgi, İstanbul’da herhangi bir yere uğrayıp bavulları bırakmadan feribota koşmayı uygun görmüş. Bu eziyeti yetmezmiş gibi, bir de nişanlısına bir şans daha vermeyi kabul eden Ezgi, Yağmur’u adada yalnız bırakıyor ve kahramanımızın romantik ilişkiler üzerinden ilerleyen varoluş sorgusu böylece başlıyor.
Yağmur’a dair yanıtını bilemediğimiz sorular
Romana dair ilk notum: Karakteri biraz daha tanımak isterdim. Anne-baba yokluğu, onu sarıp sarmalayan dayının sağladığı ayrıcalıklar, Rıfat’ın toksikliği derken kitabın ilerleyen sayfalarında karşımıza çıkan yarıda bırakılmış bir YouTuber kimliğiyle farkına varıyorum ki Yağmur’un geçmişini, o yolculuğa çıkışını asıl tetikleyenin ne olduğunu pek de bilmiyoruz.